Öfkemi neden yönetemiyorum?

Öfke duygusuna değinmeden önce çocukluktaki duygulardan bahsetmek istiyorum.

Duygularımızın kökenine inildiğinde aslında birçok duygunun çocukluğumuzda yaşanan ama farkında olmadığımız duygular olduğunu görürüz. Tetikleyici durumlarla karşılaştığında aniden ortaya çıkar.

Çocukluk yıllarına bakıldığında tüm duygular var ancak hala gelişmiş değildir. Duyguların gelişmesi ise duygusal bir yakının varlığıyla mümkün olabilir. Duygusal gelişmişlik duygusal yakının yanında gerçekleşir. Duygusal olarak zayıf olan bireyin yanında yetişen çocuklar duygusal açıdan zayıf olur.

Çocuğum duygusal açıdan zayıf mı?

Çocuğum duygusal açıdan zayıf mı?
Çocuğum duygusal açıdan zayıf mı?

Çocukların, duygusal anlamda zayıf olup olmadıklarını anlayabilmek için bazı gözlemlenebilir davranışları vardır. Bu davranışların en sık karşılaşılanları;

  • Omuz hareketi
  • El hareketi
  • Göz teması
  • Mimik

Çocuk 6-7 yaşına kadar (genellikle) sol omuzunu ileriye doğru itip başını da hafifçe omuza yaklaştırıyorsa, acaba bu çocuk duygusal anlamda zayıf mıdır sorusu aklımıza gelmeli. Bu açıdan değerlendirmenin yapılması pedagojik olarak doğru bir açıdan yaklaşıldığını gösterir.

İkinci olarak el hareketleri; çocuğun omuzla birlikte kolun vücudu kapatması olarak tarif edilebilir. Genellikle sağ elin vücudu kapatacak şekilde durması ve ağızına dokunması, hatta bazen tırnak yeme davranışı takip edebilir.

Omuz ve el hareketi aynı anda  da görülebilir. El hareketiyle birlikte sol omuzun da ileriye doğru gelmiş olması, 6-7 yaşlarda duygusal zayıflık olabilir mi diye bakmakta yarar vardır.

Dikkat edilmesi gereken bir diğer özellik ise göz temasıdır. Çocuğun sağlıklı bir şekilde geliştiğinin en önemli gözlem noktası göz temasıdır. Çocuklar duygusal olarak zarara uğradıkça göz temasını keser. “Laf dinlemez” olarak tabir edilen çocuklara bakıldığında, bu çocukların göz teması kuramadıkları görülür.

Duygusal olarak gelişmemiş bireylerde görülen en belirgin nedenlerinden biri mimiklerdir. Mimiklerin duygularımızla senkronize olamamış hali “mimiksizlik” olarak tarif edilebilir. başka bir deyişle duyguların yüze yansımamış haline denir.

Mimikler aynı zamanda bireyin sosyal yönünü de oluşturur. Mimik olmadığında duygu ve iletişimde bir aksama söz konusu olur.  Bireyin his ve duyguları simaya yansımasını ilk olarak yanaklarda görülür. Hissedilen duygu yanaklara gelince “gülümseyen emojilerde” olduğu gibi önce dudak hafifçe yukarıya doğru gider ve tebessüm oluşur. Yani doğal bir süreç içinde gerçekleşir.

Eğer bireyin duyguları zarara uğradıysa mimikler sonucu oluşan sosyal davranışların kontrolünü zihin devralır. Zihnin kontrolü sonucu yüze yansıyan mimiklerde duygu alışverişinde bir eksikliğin varlığını gösterir. “O insana içim ısınmadı”, “yüzünde yapmacık bir gülümseme var” diyerek bazı kişilerde duygulanım konusunda bir eksikliğin olduğunu hissederiz.

Öfke duygusuna dönecek olursak

Duygusal problemli yanlarımız eş ve çocukta ortaya çıkar. Kişilik uykudadır, evlenince uyanır. Öfke uykudadır, çocuk olunca ortaya çıkar.

Adem Güneş

Pedagojide nefret söylemi, reddedici davranışın içinde bir duygusal acının varlığıyla tarif edilir. Öfke duygusu da burada değerlendirilebilir. Öfke ya da duygusal acı bireyin köken bir duygu olarak durur ancak birçok zaman kişi bunun farkında değil. Çocuk bu köken duyguya dokunduğunda ortaya çıkar ve birey anlık bir tepkisellikte bulunur. “Ne var” (kaşları çatmış, kızgın ve yüksek sesle) “kes sesini” (bağırarak ve öfkeli) gibi söylemlere nefret söylemine örnek verilebilir.

Birey köken duygusunu fark ettiğinde kendisiyle ilgili bir onarım sürecine girmeli ve bu konuda psikolojik yardım almalı. Çünkü köken duygular kendiliğinde onarılmaz. Bu duygular uykudadır ve dokunulduğunda ortaya çıkar. Bazen eş bazen de çocuklar bu köken duygulara dokunduğunda birey bu duygularla baş etmede zorlanır. Duygusal olarak her şey yolundayken aniden patlamalar yaşar. Nefret söylemleri kullanmaya başlar, sağa sola yumruklar.

Duygusal gelişmişliğini sağlayan en önemli şey duygusal yakın ile çocuk arasında yavaş ve hissederek oluşan iletişimdir.

Duygusal gelişmişlik ancak çocuğun anneyle kurduğu göz teması ile desteklenebilir. Çocuğun  diğer insanlarla kurduğu göz teması sadece onun kendini iyi hissetmesini sağlar. Çünkü anne ile kurulan göz teması sırasında bir duygulanım gerçekleşir, duygu akımı vardır. Çocuk anneyle göz teması kurduğunda uyanan duygular ile arkadaşlarıyla göz teması kurduğunda uyanan duygular birbirinden farklıdır.

Duygusal gelişmişliğini sağlayan en önemli şey duygusal yakın ile çocuk arasında yavaş ve hissederek oluşan iletişimdir.

Yetişkin, çocukluk yıllarında duygusal bir yakınla uyanmamışsa ve ruhsal özgürlüğünü yaşayamamışsa anlamlandıramadığı bir şekilde eşine yönelir. “Ne abartıyorsun, bak her şeyimiz var, çocuklarımız sağlıklı, sorun nedir? diye söylemlerde bulunabilir. Onun için ayaklarını uzatıyor olması ya da telefonla ilgilenmesi yeterlidir. Oysa burada duygusal bir iletişimden bahsedilemez. İşte tüm bunların kökeni, çocuklukta gelişmemiş duyguların yetişkinlik yıllarında problem haline gelmiş olmasıdır.

Öneriler

  • Çocukla kurulan ilişkilerde duygusal yakın olun.
  • Göz ve tensel temasa önem verin ve bunları yaparken mimiklerin doğal olmasına dikkat edin.
  • Daralmış hissettiğinizde nefret söylemi ile değil, yumuşak ve kucaklayıcı bir ses tonuyla çocuğa hitap edin. Bunu yapamıyorsanız kendinizi onarmanız gerekir.
  • Zarara uğramış yanlarını onardıktan sonra çocuk ve eşle olan ilişkilere odaklanın.
  • Çocuğa asla nefret söylemiyle yaklaşmayın, çünkü bu durum çocuğun “ben” algısını değiştirir. Ben algısı düşük olan çocuk aynı zamanda duygusal yönü zayıf bir kişi olur.

Yazar: Ömer Çınar

Uzman Psikolojik Danışman

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: